Bildirim
Yeni bildirim yok.

Neden Yazıyorum?





         İnsan bazen durup şunu fark eder: Zihni doludur ama karmakarışıktır. Sanki içinde çok şey vardır da hiçbirinin yeri belli değildir. Düşünceler acele eder, cümleler yarım kalır, hisler isim bulamaz. İşte bu metin, o fark ediş anından doğar.


Bu bir yazarlık denemesi değildir. Okura seslenmek gibi bir iddiası yoktur. Bu metin, zihnin kendi kendine konuşması gibidir. Bir insanın kendine tuttuğu fenerdir.

Bir zaman sonra anladım ki yazmak, anlatmak değildir. Yazmak, dışarı çıkarmaktır. İnsanın kendi içindeki gürültüyü kâğıda bırakmasıdır.


Bu yüzden yazının güzel olması gerekmez. Doğru olması da gerekmez. Yetmesi gereken tek şey şudur: Geri dönüp okuduğumda, “Ben burada ne demek istemişim?” sorusuna cevap verebilmesi.


Eğer bu cevap varsa, yazı görevini yapmıştır.


Düşünceler, düzenli gelmez. Onlar genelde üst üste biner, birbirinin sözünü keser. İşte bu yüzden önce onları olduğu gibi kabul etmek gerekir.


Ham yazı böyledir. Filtre yoktur. Durmak yoktur. İnsan ne geliyorsa yazar. Cümleler yamuktur, kelimeler eksiktir. Ama orada bir hakikat vardır.


Ham yazı, zihnin iç çekişidir.

Sonra bir sessizlik gelir. Yazılanlara bakılır ve sade bir soru sorulur:


“Ben burada ne demek istedim?”


Bu soru süs istemez. Uzun cümleler istemez. Sadece anlam ister. Böylece karmaşa yavaş yavaş şekle girer. Düşünce kendine yer bulur.


Zihin yeni bilgilerle değil, kurduğu bağlarla büyür. Bir kelime başka bir kelimeye dokunduğunda, bir duygu bir hatırayı çağırdığında genişler.


Aynı düşünceye farklı cephelerden bakıldığında zihin canlı kalır. Çünkü zihin durağanlığı sevmez. Hareket ister.

Hızlı düşünmek, acele etmek değildir. Hız, zihnin yolunu bilmesidir. Nereden gideceğini bilen düşünce şaşırmaz.


Bu yüzden her fikrin ardından şu soru gelir:


“Bunun dışında ne olabilir?”


Bu soru, zihni tek yoldan kurtarır. İkinci, üçüncü kapıyı açar. Düşünce akmaya başlar.

Zihnin en derin yerleri, bakmak istemediğimiz alanlardır. Ama tam da oralar, insanı büyüten yerlerdir.


Bazen insan kendine şu cümleyi fısıldar:


“Kabul etmek istemediğim ama doğru olabilecek bir şey var.”


Bu fısıltı, zihnin sınırlarını genişletir.

Zihin yükü hafifletmeyi sever. Karmaşıklığı sevmez. Bu yüzden düşünceyi parçalara ayırmak gerekir.


Ne oluyor?

Beni neden etkiliyor?

Ben ne yapabilirim?


Bu üç soru, karanlık bir odada yakılan üç mum gibidir.

Zihin bedenden ayrı değildir. Susuz bir bedenle derin düşünceler kurulmaz. Uykusuz bir zihin aceleci olur.


Bazen kısa bir yürüyüş, sayfalarca düşünceden daha çok yol açar.

Her gün uzun vakitler gerekmez. Kısa ama sadık tekrarlar yeterlidir.


Biraz çağrışım.

Biraz ham yazı.

Biraz sorgu.


Ve zihin, zamanla kendi ritmini bulur.

Bu metin bir hedef vadetmez. Bir yol da çizmez. Sadece durup bakma imkânı sunar.


Anlaşılır düşünce, sakinlik getirir.

Sakinlik, hız kazandırır.

Ve hız, insanı kendine yaklaştırır.


Bu satırlar, ihtiyaç anında yeniden açılmak içindir.



Kişisel Gelişim
{purple_light}
{purple_light}
Kendim için notlar.
Görüşmeye katılın
Yorum Gönder